29 Haziran 2014 Pazar

Hakikaten Yeni Yayın:))

 
Nihayet ders yılının sona ermesiyle Zonguldak defterini bir süreliğine kapatıp evime döndüm. "İstanbul güzel ama, Ramazan'ı  pek yaman" :=) Tatil Ramazan'a denk geldi. E, güzel tabii ama... neyse, konumuz bu değil... Ben Zonguldak'a giderken "Eh, artık atanmış bir öğretmen olduğuma göre, öyle dershane falan gibi olmaz, bol bol vaktim olur, bir sürü şey üretirim" diye düşünüyordum ama kazın ayağı öyle değilmiş. Pek bir şey yapamadım, yarım yamalak birkaç iş elimde İstanbul'a öyle döndüm. Hayırlısıyla bunları bitircem önce. Sonrası Allah kerim:))

Kısacası, hoşgeldim, sefa geldim... Her ne kadar eşimden başkası okumasa da blogumu da özlemişim valla:)))

7 Kasım 2013 Perşembe

Biri "İMKANSIZ" MI DEDİ?


7 yaşındayken babasını kaybetti ve yetim kaldı. Yalnız ve içine kapanık biri olarak yaşamaya,oradan oraya sürüklenmeye başladı.

8 yasında okuldan alındı ve köyde yaşadı. Zamanını tarlalarda kargaları kovalamakla  gecirdi.

10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde yeni okulundaki hocasından dayak yedi.Ailesi onu okuldan aldı. Sinirden ve korkudan üç gün evinden çıkmadı.

17 yasında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı.

24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya cekildi ve 2 ay tek basına bir hücrede hapis yattı.

25 yaşında sürgüne gönderildi.

27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi bulunduğu derneğin çalışmaları ile kahraman ilan edilirken, kendisi hiç önemsenmiyordu. Doğduğu şehrin merkezinden rakibi törenle karşılanırken, o kalabalık arasından yalnız başına olanları izliyordu.

30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanların eline geçti.

30 yaşında amiri, onu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı, o kalabalık arasından yalnız başına olanları izliyordu.

30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanların eline geçti.

30 yaşında amiri, onu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı. Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı . Aylarca   boş  kaldı.

37 yaşında böbrek hastalığından Viyana’da 2 ay hasta ve yalnız yattı.

37 yaşında komutan olarak yeni atandığı ordu dağıtıldı.

38 yaşında savunma bakanı tarafından görevinden alındı.

38 yaşında bir toplantıda giyebileceği tek bir sivil elbisesi yoktu ve bir başkasından bir redingot ödünç aldı. Ayrıca cebinde sadece 80 lirası vardı.

38 yaşında kendisi için tutuklama kararı çıkartıldı.

38 yaşında en yakın beş arkadaşından üçü, onun kongre temsil heyetine üye olmaması için oy kullandı.

39 yaşında idam cezasına çarptırıldı.

SONRA NE Mİ OLDU?

42 yaşında TÜRKİYE CUMHURİYETİ CUMHURBAŞKANI oldu!  Kim mi?

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK!!!

Ona “Para  yok!” dediler.  “Bulunur!” dedi.” Düşman çok!”  dediler. “ Yenilir!” dedi. “Silah yok!” dediler.  “Halledilir!” dedi ve  sonunda tüm dedikleri oldu.

Hayatta bazen aksilikler üst üste gelebilir.  İnanarak, sabırla, çalışarak ,bunları aşmak bizim elimizde yeter ki gerçekten isteyelim…
BÜYÜK ATA'MIZA BİR GÜN DEĞİL, HER GÜN MİNNET DOLUYUZ... HASRETLE ANIYORUZ...

28 Ekim 2013 Pazartesi

Eskiler de Olmasa :)) penguuuuuuşşşşlarıma devam....

Allah'tan boş oturmamışım, zamanında örmüşüm de örmüşüm:) Elbette ki her yaptığımın fotoğrafını da çekmedim, ama işte elimde bir miktar materyal mevcut ve ben de eskilerin ekmeğini yemeye devam ediyorum...

Hafta sonunu İstanbul'da geçirip, yarım günlük Pazartesi sendromundan sonra oturup sosyal kulüptür, öğrenci değerlendirmesidir bunlarla uğraştıktan sonra 'ulan benim bir de hobilerim vardı zamanında negzel" diye düşünürken buluyorum kendimi... Tam bu noktada blogu hatırlıyorum, ama elimde yeni işler yok. Çaresiz eskilere yöneliyorum ben de... Birçoğunun yapılışı anlatımlı değil, fakat anlaşılır:)) Neyse, fazla uzatmayayayım, bu akşam az sayıdaki izleyicime (!) eski işlerimden çok cici bir çift penguen daha eklemeyi düşündüm. Aşçı ve de entel dantel penguenlerim bunlar... Birisi Şef, kendisi Fransız Mutfağı uzmanıdır, yanındaki de kardeşi... Paris sokaklarında başında Fransız Beresiyle, boynunda entel atkısıyla dolaşan cici bir ressam adayı kızcağız...

Hayal dünyam işte:))

24 Ekim 2013 Perşembe

Figürsüz Yaşayamam :)

Eşimin, -bazen sinir olsam da- figür sevdasına ben de kapıldım en nihayet:) Aslında hoşuma gidiyor, seviyorum ama bir süre sonra, kâh kendi satın aldığı, kâh onun tutkusunu bildikleri için sevenlerinin armağan ettiği figürler öyle bir birikti ki, koyacak yer bulamadık. Her gün onların tozlarını almak, onları sergilediğimiz kitaplık, dolap üstü gibi yerlerde layık oldukları değeri onlara verememek gibi noktalarda sinir oluyordum :) Başka bir derdim yoktu:) En sonunda biz de figürler için ayrı ve özel bir dolap yapalım, camdan olsun, ışıklı olsun derken derken , kendimizi İkea'da bulduk ve tam da istediğimiz gibi  bir dolap sahibi olduk:) Vitrin şeklinde bir şey, yerini de ayarladık, güzel oldu ama bence yine de yeterli değil, uygun bir yer açıp ikinci bir dolap daha edinmemiz gerekecek...
 
İlk resimde görülebileceği üzere Conansever bir kişiyle evliyim:) Hayat bana güzel:)) Maaşallah:))

Minion'larımı, Despicable Me 2 'nin Şerefine Yayınlıyorum :)

Hayatta en keyif aldığım şeylerden biri de animasyon filmler izlemek. Favorilerimden biri  ise Despicable Me serisi, birinci filme bayılmıştım, ikinci de daha fazla bekletmedi neyse ki:) Şu andaki yayında fotoğraflarını izlediğiniz amigurumi Minion'larımı eşimin talebi üzerine yapmış, kendisine hediye etmiştim. İkimiz de evde figür bulundurmaya bayılıyoruz, bu figürler bazen pahalı, hareketli şeyler olabiliyor ama bazen de böyle kendi ürettiğimiz güzellikler oluyorlar . Amigurumi zaten bir çeşit hastalık gibi, insanın kanına bir girdi mi bırakmıyor yakasını, ama tabii ki güzel bir şey. Boş oturmaktansa oturduğum yerde bir şeyler üretmenin ne sakıncası olabilir ki? Kurban olurum böyle hastalığa:))

 
kareye yandan yandan yanaşan penguşumu daha önce yayınlamıştım, Gezi Direnişi şerefine, Minionlarımı da Despicable Me 2 filminin şerefine yayınlıyorum. Nasıl, çok şirinler değil mi:)) Adı gibi, minyon minyon:))

Hanım Dilendi, Bey Beğendi Çanta

Battaniye örmeyi seven biri olarak eskiden bitirdiğim bir battaniyemden  artan iplerle ne yapabilirim diye düşünürken hiç örgü çantam olmadığını hatırlamış, internette bakınırken de bu tarz bir çanta için modellerden esinlenerek rengârenk bir çanta sahibi oluvermiştim. Dün gece LGBT falan derken ruhumun rengârenkliğini belki hissettirmişimdir:)) Bu isli, puslu, gri-yeşil-mavi arası soluk dünyanın biraz renge ihtiyacı var bence...

Kolayca anlaşılabilecek ve yapılabilecek bir modeldir. Ayrıca kullanışlıdır, çünkü sapları yıpranırsa çantacıya götürmenize gerek yoktur, tekrar kendiniz örebilirsiniz:) Delikli gibi görünse de içine cüzdan, telefon gibi nesneleri koyup rahatlıkla dışarı çıkabilirsiniz, düşmez, hiçbi şeycikler olmaz. Alış-verişinizi yaparsınız, bunu ya dirsekte, ya da omuzda rahatlıkla taşırsınız. Aynı motiflerden bir de sırt çantası yapmak niyetindeyim, ama sadece niyetindeyim. İyi niyetlerimi gerçekleştirirsem mutlaka paylaşırım ama şimdilik plan halinde, bakalım bakalım...



İşte övüp durduğum çantam... Güle güle kullanayım:))

23 Ekim 2013 Çarşamba

Eski İşlerden Yüklemeye Devam... LGBT Blanket :))

Bunu bebek battaniyesi olsun diye yaptım ama bebek olmayınca diz örtüsü oldu, gelen misafirlerimin dizleri üşümesin diye ikram ediyorum. Arada bebek de olsa iyiydi ama neyse artık gelen kısmetiyle gelir, ona da yaparız nasip olursa bir tane:)

Ripple Blanket bu, aslında o aralardaki boşluk boşluk görünen yerler pek de hoşuma gitmiyor ama yapmış bulundum işte. Rengarenk cici bir şey, zaten rengarenk her şeyi severim, tabii ki platonik olarak.:) Kıyafette mıyafette daha sade tercihlerim olsa da, iç dünyam renkli herhalde, böyle şeyler hoşuma gidiyor hep.

İplerin markasını hatırlamıyorum ama patik ipi ya da çorap ipi denilen iplerden. fazla tüylenme sorunu olacak yünlerden değil. Tığla yapılıyor bittabi...